Kanada’da Bir Turk web sitesinde yayınlanmış ve Kanadalı bir Türk’ün Kanada’da ki hayatı ve pişmanlıkları ile yazdığı yazıyı sizlerle paylaşıyoruz:
“Tembel olan Kanadalılar Değil Benmişim”
Çalışmaya vermişim kendimi;
Kanada Dolarının Türk Lirasının en az 2 katı olduğunu düşünüp her ay kazandığım paranın Türk Lirası karşılığını hesaplayıp “vay be” diyerek,
Türkiye’de sahip olamadığım ve belkide hiç olamayacağım şeyleri Kanada ’da çok çalışıp çok para kazanınca rahatça alabileceğimi düşünerek,
İngilizce öğrenmem gerekli iken hafta sonları ek işlere giderek ve kendi sağlığımı hiç önemsemeyerek,
En kötüsüde Kanada’lıların tembel olduğunu düşünüp onların yapmadıkları en ağır işleri yaparak.
Asıl tembelin kendim olduğunu yıllar sonra anladım.
Bir çoğu gibi bende gelir gelmez İngilizcem olmadığı için ve direk işe başlayabileceğim için İnşaat sektörünü seçtim ve Türklerle çalışmaya başladım. Aslında iyi bir eğitimim vardı ve Üniversite mezunu idim ama bu eğitime İngilizce dahil değildi. Dolayısı ile benim mesleğimle ilgili bir iş bulmam ve orada da iyi bir maaş seviyesine gelmem aylarımı hatta yıllarımı alabilirdi. İlk Kanada’ya geldiğinizdeki sıfırdan yepyeni bir hayat kurmanın getirdiği bitmek bilmeyen masraflar ve gene TL ile CAD arasındaki fark düşünüldüğünde bir an önce para kazanmam gerekiyordu. Pizza dağıtsam aylık 2000$ – 3000$ civarı kazanabilirdim ama kira+mutfak masrafı+araba taksiti, benzini ve sigortası düşünüldüğünde geriye pek bir şey kalmıyordu. İnşaat o an için en iyi ödeyen sektördü benim için, özellikle yeni bir ülkede sıfırdan kurulan bir hayatın beraberinde getirdiği “ulaşılabilir” hayaller düşünüldüğünde en mantıklı olan İnşaat ve Renovasyon sektörü idi.
Daha önce hiç inşaat işi yapmamış olmama rağmen hemen işe başlayabiliyordum, CV’ye gerek yoktu dayanıklı ve çalışkan olmanız yeterliydi. Hem o işleri öğrenirsem ileride kendimde renovasyon işleri yapabilir hatta kendi firmamı bile kurabilirdim. İlk işimde saat ücretim 25$’dan başladı ve tam bir gün çalıştığımda elime 8 saatten $200 dolar geçiyordu, aylığa vurduğunuzda 20 günden 4000$. Hafta sonları gittiğim ekstra inşaat işlerinide kattığımda bu rakam 5000-6000$ a ulaşıyordu. Türk parası olarak düşünmeden olmazdı tabiki, o zamanlar 6000$ Türk parası ile 11.500 TL ediyordu. Hatta boş kaldığım zamanlarda da internet ilanlarından bulduğum evine aldığı eşyaları taşıtmak ve kurulumunu yaptırtmak isteyen insanların işlerini yapıyordum. Evinin basement’ından yani bodrum katından yukarı çamaşır ve kurutmak makinesini taşıtmak için yani en fazla 1 saatlik iş için $50 önerenler hatta Ikea’dan aldığı yatak odası setini kurdurtmak için 120$ önerenler bile vardı ve o işlere direk atlıyordum hatta bu insanlar gerçekten tembel diyordum kendi kendime. Bu ülke tam bana göreydi, para kazanmak ve iş bulmak çok kolaydı ve emeğin karşılığını fazlası ile ödüyorlardı. İşsiz kalmak nerede ise imkansızdı. Hatta bir keresinde genç bir çiftin evine duşakabin perdesi takmaya bile değiştirmeye gitmiştim normalde 30$ alacaktım fakat bahşişle beraber $40 vermişti, böyle birşey olamaz ne tembel millet diyordum. Kanadalıların hem iyi parasına rağmen ağır işleri yapmamaları hem de ufak tefek basit işleri yaptırtmak için birilerine para ödemeleri çok garip geliyordu bana. Ağır işleri yapanlar hep göçmenlerdi nedense.
Önce Türkiye’de hayatta alamayacağım bir araba aldım kendime. Sonra güzel bir ev tuttum geniş bahçeli ve büyük bir bbq aldım sanki kullanmaya zamanım varmış gibi. Dolabı hazır yiyecekler ve alkol ile doldurdum. Her sabah kahvaltım Tim Hortons’dan aldığım bagel ve kahve idi. Çok çalışıp yorgun yatıp zar zor kalktığınızda kahvaltıya pek vakit kalmıyor. Zaten tek başına insanın kahvaltı edeside gelmiyor. Öğlen ve akşamlarıda dışarıdan yemek yiyordum. Dolayısı ile günde üç öğün yemek için ödediğim para ortalama 25-30 dolar tutuyordu. Ufak tefek diğer günlük harcamalarıda kattığınızda aylık nerede ise 1000 dolar sadece yeme-içme için harcıyordum.
Bir kaç yıl bu şekilde gitti ve hep ağır ve yoğun bir şekilde çalıştım. Hiç bir zaman kullanmayacağım şeyleri sırf alabilecek güçte olduğum için aldım. Kazandıkça daha çok kazanmak istedim. İnşaat sektöründe erken başlayıp erken bitiriyorduk, dolayısı ile biraz çevre edindikten sonra inşaat biter bitmez arkadaşlarımın şirketinde ev taşıma işlerinede gitmeye başladım. Türkiyede iken bu işleri yapacağım aklıma bile gelmezdi ama yapıyordum çünkü iyi ödüyordu. Kanada’da yaptığınız iş ne kadar ağır, zor veya teknik detay gerektiriyorsa ücretide o kadar yüksek oluyordu. Toronto downtown’da çalıştığımız bir inşaat işinde öğlenleri yemeğe çok vakit ayırmamak için sokağın başındaki hot-dog’çıya giderdim. Aynen Türkiye’deki gibi tablasının önüne bir kaç ufak sandalye atmıştı ve masa bile yoktu. Downtown yani şehir merkezi olduğu için sürekli yoğundu ve etraftaki binalarda çalışanlarda öğlenleri oraya gelirdi. Orada dikkatimi çok garip birşey çekmişti. Yanı başımızdaki holdingin çalışanları, çevre işyerlerinden gelenler ve sokaktan geçenler hep beraber orada oturup hot-dog larımızı yiyorduk ve kahkahalar eşliğinde güzel sohbetler ediyorduk. Sınıf ayrımı yoktu, yani en üst seviyelerde çalışan beyaz yakalılar ile inşaat işçileri veya diğer her sektörden insan orada bir araya geliyordu. Malesef Türkiye’de eğitim seviyesini bilmeden sırf kıyafetine göre değerlendirdiğimiz ve ön yargılı davrandığımız amele, temizlikçi gibi kötü tabirlerimiz var. Onlar direk az kazanan eğitimsiz kesim olarak düşünülüyor ve hor görülüyor ama burada inşaat işçileri bir çok yönetici pozisyonu bile dahil olmak üzere ofis çalışanlarından daha çok kazanıyor. Ama insanlar tabiki hot-dog’çı da bu iyi kazanıyor diye bizimle sohbet etmiyor, tam tersine ön yargılı olmadan hepimiz insan olduğumuz için birbirimizle sohbet ediyorduk.
Bu hikayenin sonu nereye varacak diyorsunuz. Çok uzatmayacağım. Özet olarak Kanada ‘da inşaatçı veya eşya taşıyıcı olmak beni rahatsız etmiyordu ve mutlu mesut çalışıyordum. 10-15 yıl bu şekilde gittikten sonra yıllarca yaptığım ağır işler ve yoğun tempo sonunda kendisini gösterdi. Katlanılmaz ve geçmek bilmeyen bel ve bacak ağrıları, sinir sıkışmaları ve zamanında ufak şeyler diye geçiştirdiğim iş kazaları beni artık inşaat ve diğer ağır işleri yapamaz duruma getirdi. Tabiki her inşaat işi zor değil ve her bünye ileride aynı tepkileri verecek diye bir şey yok fakat kendinizi çalışmaya adayıp parası çok diye her önüne gelen işi yaptığınızda malesef sonuçlar genel anlamda aynı ve kaçınılmaz oluyor. Bunu çevremdeki fabrikalarda line işi yapan arkadaşlarımda duyuyorum. Line işleri genel olarak bütün gün dikilmenizi ve önünüzdeki raylı sistemden gün boyu geçen ürünleri paketlemenizi gerektiren işler. Hele bir de line işini gıda sektöründe yapıyorsanız çalıştığınız alan ürünlerin bozulmaması için sürekli (-) derecelerde tutulan soğuk alanlar ve gün boyu ayakta dikildiğiniz yetmiyormuş gibi bir de üşüyorsunuz.
Sonunda hem inşaat hem de taşımacılık işini yıllar sonra sağlık sebepleri ile bırakmak zorunda kaldım. İyiki sağlık sorunlarım erken patlamış ve bırakmışım çünkü bu sayede hayatımı yıllarca boşa harcadığımın farkına vardım. Sahip olduğum herşey lüks olsa bile ben kendime hiç bakmamışım. Kanada ‘ya ilk geldiğimde evlenmeyi bile düşünmemiştim. Şimdi evliyim ve çocuklarım var. Hiç bir zaman eğitimime zaman ayırmadığım için hala tarzanca İngilizce konuşuyorum ve çocuklarım benim ingilizcem ile dalga geçiyor. Derdimi anlatmak, kahve ve yemek sipariş etmek ya da inşaatta yaptığımız basit sohbet ve esprilerden ibaret değilmiş herşey. İngilizce bilmek demek, herkesle her konuda muhabbet edebilmek, günlük ortamlarda kendini tam olarak istediğin şekilde ifade edebilmek, çocuğunun okulunda dil seviyenden utandığın için dışarıda sigara içmek yerine diğer ailelerle sohbet etmek, iş başvurularında bulunabilmek, yazabilmek ve eline gazete aldığında okuyabilmekmiş.
O zaman anladımki Kanada ‘da bütün ağır işlerde çalışmayanların, evinin bodrum katındaki ağır çamaşır makinesini üst kata kendisi çıkartmayanın, duş perdesini kendisi kurmayanların ya özel bir bahanesi varmış, ya gerçekten nasıl yapılacağını bilmiyorlarmış, ya ailelerine zaman ayırmak istiyorlarmış ya da sağlıklarına daha çok önem veriyorlarmış. Onların durumu ya da bahanesi ne olursa olsun düşüncesizce hareket eden ve kendi sağlığını düşünmeden hayatını ağır işlerde çalışarak harcayan ve kendisine yatırım yapmayan bendim. Meğerse tembel olan Kanadalılar değil benmişim.
Yazdıklarımın ve deneyimlerimin bir çok kişiye yeni Kanada yaşamlarında fikir vereceğini umuyorum ve Kanada’da Bir Türk siteniz tarafından yayınlanmasını talep ediyorum.
Saygılarımla.
Kanada Hayatını Yanlış Yaşamış Bir Türk